Çocuğun çocukluğa yabancılaşması nasıl mümkün olur? Ayı Olamayan Ayı adlı hikâye kitabında bu sorunun cevabını arayan Frank Tashlin, böylece çocukların yaşam alanlarını korumaya da dikkat çekiyor.
Yabancılaşma, toplumsal ilişkilerin çözümlenmesinde kullanılmış çok önemli kavramlardan biri. Kelime “Bireyin çevre koşullarına aykırı düşmesi ya da kendisini başkasının gözüyle görmesi” şeklinde tanımlanıyor. Tashlin’in eserini yazdığı yıllarda (1946) siyaset, sosyoloji gibi sanat ve edebiyat da yabancılaşma üzerine kafa yoruyordu. Buharlı makinelerin yerini, elektrik ve petrolle çalışan makineler aldıkça insan hayatı çok hızlı bir değişime maruz kalmıştı. Birinci ve ikinci dünya savaşlarının, bu değişimin acı yüzünü göstermesi bakımından travmatik bir karşılığı vardı. Tashlin’in Ayı Olmayan Ayı adlı eserinin bu sosyolojik zeminde üretildiğini söyleyebiliriz. Yazar, çocuklar için yazdığı bir diğer eseri Yüzünde Güller Açan Keselisıçan’da da benzer bakış açısını yansıtmıştır.
Ayı Olmayan Ayı kitabında, kış uykusuna yatan bir ayı uyandığında kendini ormanda değil bir fabrikanın içinde bulur ve gelişen olaylarla bir çeşit yabancılaşma, kimlik krizi yaşar.
Ayı, fabrikada kendisini ayı olarak görmeyen bir dizi yetkiliyle muhatap olur. Ustabaşı, müdür, üçüncü başkan yardımcısı, ikinci başkan yardımcısı, birinci başkan yardımcı ve nihayet başkana kadar kimse onu ayı olarak görmez, o da kimseye ayı olduğunu bir türlü kabul ettiremez. Hepsinden aynı şeyleri duymaktadır; “Sen ayı değilsin. İyi bir tıraşa ihtiyacı olan, kürk palto giymiş budala adamın tekisin”. Ayının ayı olmadığı bakış açısı, sirkteki ve hayvanat bahçesindeki ayıların da şahitliği ile desteklenir. Ayı fabrika yetkilileri dışında sirkteki ve hayvanat bahçesindeki ayıların da karşısına çıkarılır. Onların da şahitliği alınarak ayının ayı olmadığına karar verilir. Ayı da bu yaygın karara boyun eğer ve fabrikadaki kollardan birini çevirmeye başlar. Aradan uzun zaman, birkaç mevsim geçtikten sonra bir gün fabrika kapanınca ayı yapayalnız bir şekilde ortada kalır. Ormana gider, burada maceranın başında yer alan kış uykusuna yatmadan önceki hâlini hatırlar. Mevsim sonbahardan kışa dönerken, ayı bir bocalamadan sonra mağarasına döner ve tekrar kış uykusuna yatar.
Ayı Olmayan Ayı, bazı benzetmeler, ikamelerle trajik gerçeği mizahi bir dille anlatmaktadır. Eserin sosyolojik zeminine etki eden Sanayi Devrimi, insan için şüphesiz bir yabancılaşma sorunu doğuruyordu. İnsanın tabiatla, toplumla ve kendisiyle olan ilişkisini değiştirmişti. Ancak eserin mesajını Sanayi Devrimi etkileri ile sınırlamamak gerekiyor. Kitap çocuğun yaşam alanı üstüne kurulan ve onu çocuk gibi olmaktan uzaklaştıran her türlü düzen bağlamında da okunabilir.
Çocuk anne karnından, kitaptaki benzetmeyle ayı mağarasından çıktığı anda doğal yollarla kurulmayan bazı yapılarla karşılaşır. Aile alışkanlıkları, arkadaşlık kuralları, toplum beklentileri, okul kuralları, iş koşulları gibi örneklendirebileceğimiz bu yapılar çocuğun/insanın kim olacağı konusunda bir şeyler söyler. Söz sahibi olma iddiası taşır. Bunlar da yabancılaşma konusunda çocuğu etkiler.
Çocuğun çocukluğa yabancılaşması, elbette bakış açılarının çeşitliliğine göre farklı değerlendirilebilir. Ben zamansal olarak şöyle bir kategori üzerinden de yorumlanabileceğini düşünüyorum:
– Zaman zaman yabancılaşma; çocukların zaman zaman bebeksileşmesi, bebek gibi davranması veya “boyundan büyük işler” yapması bu kategoriye örnektir.
– Genel yabancılaşma; yetişkinlerce düzenlenmiş mekân, kurum ve programlar buna örnektir. Çocuğun tatil günleri hariç okula “yetişkin düzenliliği” içinde gitmesi, dijital aletler kullanırken süre aşımı bu çeşit bir yabancılaşmaya örnektir.
– Kısmen yabancılaşma; çocuğun yaşadığı bir travma sonucu çocukluğunu bunun etkisinde geçirmesi bu kısımda değerlendirilebilir. Çalışan çocuklar da bu sınıfta değerlendirilebilir. Çocuk böylece sert bir kırılma yaşamış, ruhunda onarılması gereken bir yara açılmıştır.
– Tamamen yabancılaşma; çocukluğunu yaşayamamış savaş mağduriyeti gibi uzun süreli travmalar yaşayan çocukları bu kısımda değerlendirebiliriz. Çocukluk döneminin tamamı veya bir kısmının baypas geçilmesi, devre dışı bırakılması durumu.
Bu kategoriler, yabancılaşmayı her zaman ve tamamen olumsuz bir kavram olarak değerlendirmemektedir. Ayı Olmayan Ayı kitabı özellikle “genel veya sık sık yabancılaşma” kategorisi bağlamında değerlendirilebilir görünmektedir.
“Genel veya sık sık yabancılaşma” çocuktaki değişimi; geniş bir zaman diliminde, genel yani toplumsal bir şekilde, tedricen, aşamalı olarak ifade eder. Bu bakımdan Ayı Olmayan Ayı ile örtüşmektedir. Ancak yazar, bu yabancılaşmaya, kimlik üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çekmek için bu değişimi ani ve kırılgan bir biçimde veya trajediden doğan bir komedi biçiminde sunmuştur.
Ayı Olmayan Ayı’nın başarısını açıklayan bu stilistik yön üzerinde durulduğunda eserin çok ağır, felsefi mesajlar taşıdığı görülecektir. Ayı Olmayan Ayı eseri toplumsal insan hayatının bir yansıması, bir özetlemesidir. Eserin temel konusu, insanın insan olmaya yabancılaşması sorunudur. İnsanın yabancılaşması onun yaşam alanına kurulan gayritabii sistem eliyle olur.
Sistemdeki/fabrikadaki yetkililer onun ayı olduğunu yani aslında kim olduğunu görmek istemeyen kişilerdir. Bu sistemin parçaları olan figürler insanın kim olduğuna “aşırı derecede” yabancıdır. Kitapta bir ayının ayı olmadığını anlayamama, ayıyı görememe şeklinde ortaya çıkan “körlük” bu aşırı yabancılaşmayı anlatmaktadır. Yazar, çocukların yaşam alanına yerleşen benzer “tip”lere dikkat çekmektedir. Ayı, fabrikada bir dizi “kör” yetkiliyle muhatap olur: Ustabaşı, müdür, üçüncü başkan yardımcısı, ikinci başkan yardımcısı, birinci başkan yardımcı ve başkan… Hepsinden aynı şeyleri duymaktadır; “Sen ayı değilsin. İyi bir tıraşa ihtiyacı olan, kürk palto giymiş budala adamın tekisin”. Mesajın tekrarı ve aynılığı; baskının sıklığı ve şiddetini yansıtmaktadır. Ustabaşıdan başkana uzanan görüşme trafiğinde üst mevkilere çıkıldıkça değişen şey şıklığın artmasıdır.
Buna ironik bir şekilde “baskının şıklığı” kavramsallaştırmasını yakıştırabiliriz sanırım. Ayının yaşam alanına yerleşmiş düzenin işleticisi bu kişiler aslında bürokratik yapıda yer edinmiş ve her insanın karşılaştığı türden tek düze tipleri canlandırmaktadır. Yazar, kocaman bir ayının bile kim olduğunu göremeyen bu kişilerin senin kim olduğunu görebileceğini sanma, der gibidir. Ayının ayı olmadığı bakış açısı, sirkteki ve hayvanat bahçesindeki ayıların da şahitliği ile desteklenir. Buradaki ayılar, ayıların sirkte ya da hayvanat bahçesinde yaşadığına inandırılmış, yabancılaşmış ayılardır. Ayının ayı olmadığına onların da şahitliği alınarak karar verilir; yani kimlik sorunu aynı türden, özünde aynı kimlikten olan benzer kimliklilerin desteği ile katmerlenir. Kimlik, yabancılaşma sorunu umutsuzluğu ve mutsuzluğu artırır. Böylece yabancılaşma baskısına boyun eğilir ve insan “fabrikadaki kollardan birini çevirmeye başlar”. İnsanın kendine dönmesi özünü hatırlaması ve kendi doğallığını bulması ile başlar. Mağarasına dönen ayı, yuvasına dönen ya da özünü bulan insan huzurlu bir sıcaklığı hisseder.
Ayı Olmayan Ayı, bir çocuk kitabının sınırlarını zorlayan mesajlarla yüklü. Üzerinde yetişkinlerin de düşünmesi gereken bir yük taşıyor kitap. Sanayi Devriminin çocuklar üzerindeki etkilerini yansıtıyor. Dijital devrimin yaşandığı günümüzde bu eseri okuyanlar, çocukların teknoloji ile ilişkilerini, sınırlarını yeniden gözden geçireceklerdir.