Tatil, Arapça “atalet” kökünden türemiş bir sözcük. Atalet sözcüğü ise “hareketsiz veya başıboş olma” anlamına geliyor. Ülkemizde “başıboş olma” hali on bir hafta sürüyor. Yani on bir haftalık koca bir yaz tatili dönemi çocuklarımız ve ebeveynlerimiz için başladı.
Peki çocuklarımız bu koca tatilin her gününü aynı sevinçle geçiriyor mu? “Hareketsiz” geçen günlerde çocuklarımız gelişimsel olarak neleri kaybediyor? On bir hafta boyunca hiç sıkılmıyorlar mı?
Bu yazımızda dünyadaki tatil sürelerinden, uzun tatillerin zararlarından, anlamlı bir tatilin faydalarından ve bu süre zarfında ebeveyne düşen görevlerden söz edeceğiz.
Dünyada tatil süreleri OECD verilerine göre dünyada tatil süreleri farklılık gösteriyor. Buna göre bazı örnekler şöyle: Avusturya yaklaşık 9 hafta, Finlandiya 10 – 11 hafta, Yunanistan 12 hafta, Macaristan 11 hafta, İzlanda 11 hafta… Sürelerden bağımsız olarak tatillerin nitelikleri farklılık gösteriyor. Örneğin Finlandiya’da yaparak-yaşayarak öğretim yaklaşımına paralel olarak, öğrencilere yaz ödevleri veriliyor. Böylece öğrenci öğrenme sürecinden uzaklaşmıyor. Öte yandan tatilleri ataletten ibaret olan ülkeler de mevcut.
Uzun tatillerin götürüleri
Pazar günlerinden sonra hemen hemen hepimiz meşhur pazartesi sendromunu yaşarız. Peki koca bir yaz tatilinin ardından bu sendrom yaşanmıyor mu? Uzmanlar uzun tatillerden sonra yaşanan sendromu “adaptasyon (uyum) sorunu” olarak tanımlıyor. Adaptasyon sendromunda dinlenmeye alışan beyin, çalışmaya uyum sağlayamıyor. Bu da öğrencilerde dikkat dağınıklığı olarak ortaya çıkıyor.
Adaptasyon sorunun dışında tekrar edilmeyen bilgilerin unutulması sorunu da uzun tatillerin zararlarından. Çocuğumuz eğer tatil boyunca okul öğrendiği bilgilerini tekrarlamazsa bir sonraki eğitim-öğretim yılına hazır bulunuşluğu zayıf bir şekilde başlıyor.
Bunların dışında boşlukta kalma hissi/eylemsizlik de bu götürülerden biri. Çocuğumuz eğer yaz tatilini oynamadan, keşfetmeden, öğrenmeden, araştırmadan; her gün aynı şeyleri yaparak geçirirse yaz tatili kayıp zaman olarak kalıyor. Özellikle ilköğretim düzeyindeki çocuklar için eylemsizlik, gelişim süreçlerini olumsuz etkiliyor. Çocuklarımızın kendini geliştirebilmesi için, farklı alanlarda farklı deneyimleri mutlaka yaşaması gerekiyor.
Tatil bu kadar kötü mü?
Tatil, çocuğumuzun fiziksel ve ruhsal olarak dinlenmesini sağlar. Anlamlı geçen bir tatil çocuğumuzu sosyal olarak geliştirir ve zihinsel becerilerini artırır. Araştırmalara göre tatil yapmak, kortizon hormonunun salgılanma seviyesini düşürmekte. Bu da stresin azaldığını gösteriyor. Yoğun bir okul döneminin ardından vücudun elbette tatile ihtiyaç duyduğu bir gerçek.
Tatilde karşılaşabilecekleri farklı dış uyaranlar çocuğumuzun hayal gücünü geliştirip yaratıcı düşünme becerisini artırıyor.
Ayrıca çocuğumuz tatilde yeni yerler keşfetme fırsatı bulur, farklı yaşayışları tanır, yeni insanlarla tanışırsa, büyüme ve gelişme sürecinde sağlıklı adımlar atmış oluyor.
Tatilde ebeveyne düşen rol
Tatilin anlamlı bir şekilde değerlendirilebilmesi için çocuklarımıza rehber olmak ebeveynin sorumluluğunda. Çocukların neye ihtiyacı olduğunu en iyi bilen aileleridir. Aileler bu ihtiyaçları tespit etmeli ve çocuğun uzun tatilini bu tespitler doğrultusunda planlamalıdır. Örneğin, çocuğumuzun sosyal alanda eksiklerini olduğunu görüyorsak, onu yaratıcı drama, enstrüman kursları vb. gibi insanlarla ilişki kurabilecekleri ortamlara yönlendirmeliyiz.
Eğer geçen dönem derslerinde istenen başarıyı göstermemişse, bu tip etkinliklerin arasına konu tekrarları da koyabiliriz. Bununla beraber, tatilin çoğunu eksik kapatmakla veya önümüzdeki senenin derslerine çalışmaya ayırmamalıyız.
Tatilin sadece dinlenmeye ayrılması, çocuğumuzun sıkılmasına ve boşlukta hissetmesine neden olmakta. Öte yandan tatilin konu tekrarı için verilen bir süre olarak görülmesi çocuğumuzun kişisel ve psikolojik ihtiyaçlarını gidermeye engel oluşturuyor.
Tatili doğru değerlendiren çocuk ise, zaman kaybetmiyor, kendini geliştiriyor ve okul dönemine her açıdan hazır ve mutlu bir şekilde başlıyor.