Doğa fotoğrafçısı bir dedenin torunu olan Toprak’ın fotoğrafçılık merakını ve hayvanların kendi doğal ortamlarında yaşamaları için dedesiyle verdikleri mücadeleyi anlatan sevgi dolu bir öykü.
Künye
Zürafa Sözü; bir doğa fotoğrafçısı olan ve yaşamı boyunca hayvanların kendi doğal ortamlarında yaşayabilmeleri için mücadele eden dedesinin izinden giden Toprak’ın, bu mücadeleyi sürdürme çabasını konu alıyor.
9 yaşındaki Toprak, dedesiyle birlikte şehir merkezinden uzakta, adını renginden alan karavanları Turuncu’da yaşamaktadır. Toprak’ın dedesi dünyanın pek çok ülkesini gezerek hayvanların fotoğraflarını çeken bir doğal yaşam fotoğrafçısıdır. Toprak da dedesinin hediye ettiği fotoğraf makinesiyle her sabah güneşin doğuşunu çekmeye çalışarak dedesi gibi başarılı bir doğa fotoğrafçısı olmak ister.
Dedesinin Toprak’la sıcak bir ilişkisi vardır. Toprak’ın dedesi, yıllar önce zürafaların fotoğrafını çekerken, onların güneşin doğuşunda ve batışında birbirlerini selamladıklarını gözlemlemiştir. Toprak ve dedesi de mutlu olduklarında oturur, boyunlarını yukarı doğru kaldırıp kulaklarını elleriyle öne doğru iter, göz göze bakarak selamlaşır ve birbirlerine “zürafa sözü” verirler.
Bir gün, Toprak’ın dedesi, zaman zaman yaptığı gibi yine şehir merkezine gider, ancak döndüğünde çok üzgündür ve tamamen içine kapanır. Artık fotoğraf çekmek istemez. Bir süre sonra da hayata veda eder. Aradan 3 yıl geçer. Artık Toprak da eskisi gibi fotoğrafçılıkla ve karavanla ilgilenmiyordur. Anne ve babası iyi gelebileceğini düşünerek, yeni bir eve taşınmaya karar verirler. Toprak, evlerine yerleşirken, dedesinin çektiği ama daha önce hiç görmediği fotoğraflar bulur. Annesine sorunca, dedesinin yaşamı boyunca, hayvanların doğal ortamlarının insanlar tarafından bozulmasına karşı durduğunu, ama başarılı olamadığını öğrenir. Annesi, şehirdeki tüm hayvanların hayvanat bahçesine toplandığını, zamanla doğadaki türlerinin azaldığını ve dedesinin bu duruma çok üzüldüğünü anlatır. Bu fotoğrafları da albüm yapıp, kavramaya hazır olduğunda Toprak’a anlatmak üzere sakladığını söyler.
Toprak ertesi gün hayvanat bahçesine gider. Hayvanları kafeslere hapsedilmiş, ürkek ve mutsuz görünce çok üzülür. Yanlarından gelip geçen hiç kimse bunun farkında değildir. Toprak, bu hayvanların yerlerinin şehir değil, ormanlar olduğunu insanlara hatırlatmak ister. Bunun için dedesinin çektiği fotoğrafları çoğaltıp şehir merkezine asar. Ancak fotoğraflar insanların ilgisini çekse de, artık çok geç olduğunu ve yapılacak bir şey kalmadığını düşünerek geçiştirirler. Toprak, üzüntü ve kızgınlık içinde eve döner. Ancak yolda daha önce hiç görmediği bir kuşla karşılaşır. Üstelik bu kuş hayvanat bahçesinde değildir, özgürdür. Hemen makinesini çıkarıp kuşun fotoğrafını çeker. Fotoğrafı dedesinin albümüne yerleştirirken, arkasına şu notu düşer: "Umut hep var. Gün doğarken ya da batarken, gökyüzüne baktığın her an hem de." Artık onun da dedesi gibi bir doğa fotoğrafçısı olmasının zamanı gelmiştir.
Zürafa Sözü’nde; özlem, doğa, fotoğrafçılık ve hayvanların yaşam koşullarına dair farkındalık oluşturmak gibi farklı birçok tema sürükleyici bir dede-torun öyküsünde harmanlanmış. Farklı kuşaklardan karakterleri bir araya getiren, nesiller arası sıcacık bir hikâye. Çevremizdeki güzelliklerin kıymetini, onları kaybetmeden anlamak gerektiğinin önemine dikkat çekiyor. Toprak ve dedesinin aralarında önemli bir yaş farkı olmasına rağmen aynı ilgi alanlarına sahip olmaları, birbirlerine güvenmeleri ve mutlu oldukları anlarda birbirlerine ‘zürafa sözü’ vermeleri, iletişimin ve sevginin bütün mesafeleri aşabileceğini gösteriyor.
Toprak, dedesini kaybediyor. Ancak onun tüm hatıralarına; fotoğraf makinesine ve çektiği fotoğraflara sahip çıkarak özenle saklıyor. Anılar ve hatıralar sayesinde dedesine olan özlemini giderebiliyor. Öykünün bu bölümlerinde anıların kıymetine vurgu yapılıyor.
Yazar, öyküde hayatın gerçeklerini hatırlatarak başarma arzusunu da sorguluyor. Dedesinin ve Toprak’ın, hayvanların kendi doğal ortamlarında yaşayabilmeleri için verdikleri mücadelede başarısız olmaları, hayatta her zaman iyilerin kazanamayacağını ve başarısızlığın da hayatın bir parçası olduğunu hatırlatıyor. Öykünün sonunda Toprak umudunu koruyarak mücadeleye devam etmek istiyor. Onun bu yaklaşımıyla da, “elinden geleni yap, çaba göster ve hep iyiyi umut et” mesajları veriyor.
Samimi ve akıcı dille, 12 yaşındaki bir çocuğun gözünden anlatılan Zürafa Sözü, içinde bulunduğumuz dönemde de çözüm bekleyen çevresel sorunlara dikkat çeken, çocuklarda farkındalık oluşturabilecek bir kitap.
Çocuğunuzla, kitapta ismi geçen ve nesli tükenmekte olan hayvanları araştırabilir ve yaşam koşulları hakkında bilgi edinebilirsiniz. Hayvanların kendi doğal ortamlarında yaşamalarının neden önemli olduğu, bu özgürlüklerinin insanlar tarafından neden ve nasıl kısıtlandığı konusunda sohbet edebilirsiniz.
Çevrenizde karşılaştığınız hayvanların fotoğraflarını çekip, hayvanlardan oluşan kendi fotoğraf albümünüzü oluşturabilirsiniz.
Çocuğunuza, “Hiç, bir olayı değiştirmek için mücadele etmek zorunda kaldın mı?” diye sorarak, mücadelenin sürdürülmesinde umudun nasıl katkısı olabileceğini anlatabilirsiniz.
Çocuğunuzu, Toprak’ın karşılaştığı daha önce hiç görülmemiş kuşu zihninde canlandırması ve resmini yapması konusunda teşvik ederek, hayal gücü ve yaratıcılığının gelişimine destek verebilirsiniz.