İlkokul üçüncü sınıf ile lise son sınıf arasındaki 33 öğrencinin okuma deneyimlerini, alışkanlıklarını ve okumaya yönelik görüşlerini paylaştığı kısa hikayelerden oluşan, deneme türünde bir kitap.
Künye
Kitapta, yazarın ilkokul üçüncü sınıf ile lise son sınıf arasındaki 40 bin öğrenciyle bir araya gelip, ‘kitaplarla ilgili görüşleri ve okuma deneyimleri’ üzerine gerçekleştirdiği söyleşilerden esinlenerek kaleme aldığı, 33 öykü yer alıyor.
Her bir kısa öykü, 2-3 sayfalık bölümlerde; bir çocuğun, kendi okuma deneyimini, okumaya yönelik görüşünü, kitapla kurduğu ilişkiyi, okuma alışkanlığı edinmesindeki engelleri ve ailesinin bu konuya nasıl yaklaştığını anlatıyor. Biri kitap okumayı bir ceza olarak görüyor, diğeri bilgisayarla kitap arasında seçim yapmaya zorlanıyor. Bir başkası istediği kitabı okumak için ebeveyninden izin alamazken, başka bir çocuk kitap okuduğu anlaşılırsa karizmasının çizileceğini düşünüyor. Kimi ailesinde hiç kimse kitap okumazken kitap okumaya zorlandığından yakınıyor, kimi de kitapların mesaj verme kaygısıyla yazıldığını ve bunun abartılarak yapıldığını düşünüyor.
Farklı yaş gruplarından pek çok çocuğun gerçek yaşam hikayelerinden yola çıkılarak yazılmış olan bu kitapta; ilgi duymadığı kitabı okumak zorunda bırakılan, kitap okuyor diye akranlarının alaylarına maruz kalan, hoşlanmadığı kitabı yarım bıraktığı için eleştirilen, sürekli “odana git, kitabını oku!” denen, ailesinde kitap okumak yerine televizyon izleyenleri gören ama kendisine bunu yapmak yerine kitap okuması dayatılan ve öğretmeninin ödev olarak verdiği kitabı iğrenç bulan çocukların hayatlarından kesitler yer alıyor. Farklı yaşlarda olsalar ve farklı aileler, öğretmenler tarafından yetiştirilseler de çocuklar okumaya zorlandıkları, doğru kitap tercihi yapılmadığı ya da seçme özgürlükleri göz ardı edildiği için kitaplardan uzaklaşmışlar.
Çocukların öyküleri bize, ailelerinin ve öğretmenlerinin onları kitap okumaya teşvik ederlerken neleri gözden kaçırdıklarını ve farkında olmadan kitaplara yönelik nasıl bir ön yargı oluşturduklarını gösteriyor. Çocukların kitap okuma alışkanlıklarını değiştirmek ve kitapları sevdirmek için onlarla iletişim kurmanın, nitelikli seçenekler sunmanın, fikirlerine saygı duymanın ve ilgilerini dikkate almanın önemli olduğuna işaret ediyor. Bu yönüyle kitap, sadece çocuklara değil yetişkinlere de hitap ediyor.
Yazar Mine Soysal, kitabın sonunda kendi okuma öyküsünü de anlatıyor. Kendisini kitap okumayı sevmeyen biri olarak gördüğünü, ama bunun ilgisini çeken bir kitapla buluşmasıyla değiştiğini dile getiriyor. Kitabı okuyan çocuklara, okumanın bir zorunluluk değil ancak keyif alınarak yapılabilecek bir şey olduğunu anlatıyor ve ailelerine ya da öğretmenlerine ne düşündüklerini, hissettiklerini, neyi sevip neyden hoşlanmadıklarını anlatmak için çaba göstermelerini öğütlüyor.
Okumayı sevmeyen, kitaplara ön yargılı yaklaşan ya da ailesi tarafından sürekli kitap oku diye öğüt alan pek çok çocuk, kendisiyle benzer şeyleri düşünüp yaşayan başka çocukların hikayelerini okuyarak yaşadıkları yalnızlık, yetersizlik ve suçluluk hislerini aşabilir, kitap okumak için alternatif yöntemler deneyebilir ve okumaya yönelik yeni bir bakış açısı geliştirebilir.
Çocuğunuzla birlikte kitabı okuyabilir, her öyküde hangi çocuğun hangi nedenlerle kitaplardan uzaklaştığı üzerine sohbet edebilirsiniz.
Çocuğunuza okuduğu öyküdeki çocuklardan kendisine yakın gördüğü bir çocuk olup olmadığını sorabilir ve kitap okumayla ilgili kendi görüşünü dile getirmesine yardımcı olabilirsiniz. Kitap okumayı sevip sevmediğini; hangi kitapları ilgi çekici, hangilerini sıkıcı bulduğunu ya da hangi türleri anlamadığını sorarak kitap seçerken birlikte nasıl bir yol izleyebileceğiniz üzerine konuşabilirsiniz.
Çocuğunuz okumayı sevmiyorsa, birlikte kitap satan yerleri ziyaret edip, kitap incelemeleri yapabilirsiniz. İlgisini çeken bir kitabı alabilir, isteğine göre birlikte ya da yalnız okumaya yönlendirebilirsiniz.
Çocuğunuza örnek olmak için, günlük rutininize ailece kitap okuduğunuz ‘okuma zamanları’ ekleyebilirsiniz.