Gelecekte İstanbul’da yaşanabilecek su krizinin kurgusal sahnelerle anlatıldığı ve müzisyen Gökhan Özoğuz’un bunun için alınabilecek önlemleri araştırdığı ufuk açıcı bir belgesel.
Künye
Belgeselde uzmanlar hızlı şehirleşme, iklim değişikliği ve nüfusun hızla artması sebebiyle dünyada su kaynaklarının beklenenden önce tükeneceğine dikkat çekiyorlar. Müzisyen Gökhan Özoğuz da bu su krizi konusunda sessiz kalmak istemiyor. Uzmanlarla görüşüyor, dünyada yapılan çalışmalarla ilgili izleyicileri bilgilendiriyor ve su krizi için çözümler araştırıyor. “Su ayak izi” olarak adlandırılan kişisel su kullanımını hesaplattığında, kendi su tüketiminin Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu görüyor. Karşılaştığı bu tablo onu şaşırtıyor ve endişelendiriyor. Çünkü su tüketimi hesaplanırken, yenilen hamburgerden giyilen kıyafetlere kadar tüketilen her şey için kullanılan su miktarının dikkate alınması gerektiğini görüyor. Su tüketimini en aza indirmek ve gelecekte suda “sıfır gününü” yaşamamak için önlemler almak istiyor.
Gökhan Özoğuz, önlem almayı başaran ülkeleri araştırıyor ve şu bilgilere ulaşıyor; Singapur, suyu geri dönüştürerek ve yağmur hasadı yaparak 50 yıl içinde ‘sıfır günü’nün önüne geçmeyi başarmış. Yine Cape Town, dünyada süresiz olarak su kaynaklarını kapatmayı planlayan ve kişi başı kullanılacak su miktarını 25 litre olarak belirleyen ilk büyük şehir olmuş. Bu bilgiden yola çıkan Özoğuz, bir gününü 25 litre su kullanarak geçirmeye çalışıyor. Fakat ne kadar dikkat ederse etsin, günün ortasına gelmeden elindeki tüm suyu tüketiyor.
Gökhan Özoğuz sosyal medya hesabından ve radyo programından bu konudaki farkındalığı artırmaya çalışıyor. Çeşitli uzmanlarla su tüketimi, su kaynaklarının kullanımı, alınan önlemler ve gelecekteki olası riskler hakkında röportajlar yapıyor. Örneğin İlber Ortaylı, geçmişte İstanbul'da yaşanan su problemini çözmek için yapılan sarnıçları anlatıyor. Hidropolitik Akademi Başkanı Dursun Yıldız, İstanbul’un su yetersizliğini ortadan kaldıracak Melen Barajı Projesi hakkında bilgi veriyor. Özge Özpirinççi, Gökhan Özoğuz’u sürdürülebilirliğin çocuklara öğretildiği bir yaşam merkezine götürüyor. Bu merkezde çocuklar, Kokopelli tulumbası, yağmur suyu hasadı gibi su tüketimini azaltacak ve geri dönüşümden faydalanmayı sağlayacak sistemler hakkında bilgi veriyorlar.
Bu bilgilerden sonra izleyicinin dikkati, gelecekte yaşanması beklenen su krizinin günlük yaşamımızda yol açacağı değişikliklere çekiliyor. Cape Town’daki “Sıfır Günü” uygulaması, kurgusal bir anlatımla 2040 Türkiye’sine uyarlanıyor. İstanbul’da yaşayan Elif isimli bir doktorun sıfır günlerinde karşılaşabileceği sorunlar kurgusal olarak canlandırılıyor. Bu canlandırmada insanlar 25 litre su için sıraya giriyorlar, su mafyası ve su hırsızlıkları ortaya çıkıyor. İnsanlar yeterince temizlenemiyorlar, bitkiler kuruyor ve susuzluktan kaynaklı hastalıklar artıyor.
Belgesel, su tasarrufu yaparak “sıfır günü”nü erteleyebileceğimiz ve oluşturulan bu kurgusal senaryoda paylaşılan endişe verici olayları yaşamak yerine, daha mutlu bir geleceğe sahip olabileceğimiz mesajıyla sona eriyor.
Belgeselde su tüketimi hakkında farkındalık oluşturulmaya ve suyun henüz mevcutken korunması gerektiğine dikkat çekiliyor.
Gökhan Özoğuz’un araştıran ve meraklı yaklaşımı, çocukları, kendi su tüketimlerinin ne kadar olduğunu merak etmeye, su ayak izlerini hesaplamaya ve nasıl önlemler alabileceklerini araştırmaya yönlendirebilir. Su kaynaklarını korumak, iklim değişikliğinin önüne geçmek, su tüketimini en aza indirmek için okulda, sosyal medyada ya da kendi çevrelerinde farkındalığı arttırmak amacıyla girişimde bulunmalarını sağlayabilir.
Belgeselde su tüketimine dair farkındalık oluşturan bu bilgilerin yanı sıra, çocukları mutsuz edebilecek sahneler de yer alıyor. 2040 yılının canlandırıldığı kurgusal sahnelerde, 20-30 yıl sonra nüfusun artmasıyla su yetersiz kalıyor. Hırsızlar sokakta Doktor Elif’in önünü kesiyor ve suyunu çalıyorlar. Elif komşusundan su istese de komşusu su veremiyor. Su mafyası ortaya çıkıyor. Su yetersizliğine bağlı gelişen böbrek yetmezliği, dizanteri ve tifo gibi hastalıklar nedeniyle hastaneler yetersiz kalıyor ve ölümler artıyor. Hastanede annelerini hasta gören çocuklar korkuyorlar ve ağlıyorlar. İklim değişikliğine bağlı olarak kış mevsiminden doğrudan yaza geçiliyor. Betonlaşma nedeniyle yağmur yağmıyor. Bilinçsiz su tüketimi ve olası sonuçlarını daha gerçekçi şekilde görmeyi sağlayabilecek bu sahneler, çocukların endişelenmelerine ve üzülmelerine neden olabilir.
Belgeseli izleyerek, “Yeterince farkındalık oluşturuyor mu? Verilen örnekler ve sunulan öneriler yeterli mi?” gibi sorularla, çocuğunuzla verilen mesajlar üzerine sohbet edebilirsiniz.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) sayfasında bulunan su riskleri raporunu da inceleyebilir, sunulan bilgilerle ilgili bir değerlendirme yapabilirsiniz.
Bir gün boyunca evdeki tüm aile üyeleri için su tüketimini 25 litre olacak şekilde sınırlandırarak, su tüketiminizin bu sınırın neresinde olduğunu gözlemlemeye çalışabilirsiniz. Bu sınırın çok üstündeyse günlük ayak izinizi ilgili web sitesinden hesaplayabilir ve kendiniz için uygun bir günlük sınır belirleyebilirsiniz.
Gelecekte susuzluğu yaşamamak için evinizde, okulunuzda, mahallenizde nasıl önlemler alabileceğiniz üzerine düşünebilir, bu önlemleri günlük yaşamınıza nasıl uyarlayabileceğinize yönelik bir plan hazırlayabilirsiniz.
Çocuğunuzu, gelecekte yaşanabilecek su krizi ve bunun için alınabilecek önlemlerle ilgili çevresini bilinçlendirmek amacıyla çalışmalar yapmaya teşvik edebilirsiniz.